DENİZLİ İL MİLLÎ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ

Milli Eğitim Bakanımız Nabi Avcı, Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Birlikte Aday Öğretmenlere Hitap Etti

Milli Eğitim Bakanımız Nabi Avcı, Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Birlikte Aday Öğretmenlere Hitap Etti

 

Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun katılımıyla gerçekleştirilen Aday Öğretmen Yetiştirme Süreci 1. Değerlendirme Toplantısı’na katıldı.

 

 

 

ATO Congresium´da düzenlenen toplantıda, aday öğretmenlere "Değerli meslektaşlarım" diyerek hitap eden Başbakan Davutoğlu, konuşmasını kürsüde değil, aracısız bir hoca gibi yapmak istediğini belirtti.

 

 

 

"Başbakan olarak çok konuşma yaptım ama beni en fazla heyecanlandıran, mutlu eden, tekrar kendimi bir sınıfta hissettiren konuşma, bu konuşma" ifadesini kullanan Başbakan Davutoğlu, şunları söyledi: "Onun için Millî Eğitim Bakanlığımızın ve hükümet olarak bizlerin eğitimde yaptığımız katkıları paylaşacak değilim. Şimdi burada sizlerle hasbihal etmemin ana odağı, bir öğretmen olarak benim yaşadığım tecrübeler ve öğretmenlerimden öğrendiğim temel mesleki sırları sizlerle paylaşmak. Hayatta üç ilişki gördüm ki ve bizzat yaşadım ki bunların üçü de var oluşsal ilişkidir, mevkiyle, makamla, unvanla sınırlı olmayan ilişkiler. Birincisi ebeveyn- çocuk ilişkisi, öyle bir ilişki ki başladığı andan itibaren kendi doğasını şekillendiriyor, o ilişkinin içine kimse nüfuz edemiyor. Bir anne ile çocuğu arasındaki ilişkiye herhangi bir tarafın nüfuz edebilmesi mümkün değil. İkincisi, eşim üzerinden tanıdığım doktor-hasta ilişkisi. Doktor-hasta ilişkisi de hiç kimsenin nüfuz edemeyeceği, bambaşka bir psikolojik bağ. Ama kendi tecrübemden, tanıdığım, bildiğim, yaşadığım ve her an yaşamaya hazır hissettiğim bir ilişki var ki o da hoca-talebe ilişkisi."

 

 

 

Yeni aday öğretmenlerin çok şanslı olduğunu vurgulayan Başbakan Davutoğlu, "Adım attığınız meslek, insanlık tarihinin en kadim mesleğidir. Hiçbir şey, hiçbir dış faktör, hoca ile talebe arasına giremez. Bir kez hoca oldunuz mu, öğretmen oldunuz mu, bir kez bunu tattığınız zaman bunu mesleki haz olarak değil, insani haz olarak yaşadığınız zaman, hep hoca olmak, hep öğrenci olmak istersiniz." diye konuştu.

 

 

 

"Öğretmenliğin kaynağı unvan değil, sevgidir"

 

"Şunu da unutmamak lazım, öğrenci-öğretmen iki ayrı kategori değildir. Her öğretmen aynı zamanda öğrencidir" diyen Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti: "Her öğretmenin öncelik vermesi gereken şey, haddini bilmek. Her an yeni şeyler öğrenmek ihtiyacı içinde olduğunu bilmek, her öğretmeni öğrenci olarak görmek gerekir. Bazen de öğrenciler size öğretir, hayatın gerçeklerini. Bazen öğrenciler üzerinden tanırsınız insanın en mahrem doğal yönlerini. Bu açıdan bakıldığından sizlere tecrübe ettiğim ve örnek aldığım öğretmenlerden öğrendiğim bu mesleğin sırlarını 3 boyutta ele almak isterim. Birincisi, öğretmenliğin, hocalığın kaynağı unvan değildir, araçlar da değildir, öğretmenliğin kaynağı, sevgidir."

 

 

 

"Başbakanlık dahi geçici, ama hocalık baki"

 

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Bakanı olduğu günlerde, büyükelçilerin eski alışkanlık dolayısıyla, kendisine "hocam" diye hitap ettiklerini ve sonra "Sayın Bakanım" şeklinde düzelterek özür dilediklerinde, "Bir daha böyle bir şey için özür dilemeyin, bakanlık geçici, hocalık baki" dediğini anımsatan Davutoğlu, şunları kaydetti: "Şimdi de söylüyorum, onurla temsil ettiğim büyük bir milletin en yüce makamına rabbim bizi nasip etti, başbakanlık ama bunu dahi söyleyerek ifade ediyorum, nihayetinde demokratik sistem içinde bir gün bu makamları bizden sonra gelenlere bırakacağız. Başbakanlık dahi geçici ama hocalık baki."

 

 

 

Öğretmenlik mesleğinin esasının, sevgi olduğuna işaret eden Davutoğlu, "Eğer bir öğretmen insanı sevmiyorsa, sevgiyi hayatının ana eksenine oturtmamışsa, doğayı sevmiyorsa, sabah pencereyi açtığında yeni açmış çiçeğe muhabbetle bakamıyorsa, bir kuş cıvıltısı duyduğunda içinde bir var oluşsal haz, bir hürmet duyamıyorsa, öğretmenlik yapamaz. Öğretmenliğin esası ve sadece kalıcı olanı, sevgiye dayalı olandır." diye konuştu.

 

Başbakan Davutoğlu, okullara akıllı tahtaların verildiğini, iyi binalar yapıldığını anımsatarak, "Öğretmenliğin ve bu ilişkinin esasında sadece öğretmen var, öğrenci var. Verdiğimiz akıllı tahtalar, iyi imkanlar sizin mesleğinizi daha iyi yapmanız içindir, ama asla sevgiyi ikame etmek için değil" diye konuştu. Öğretmen-öğrenci ilişkisinin kalıcı bir ilişki ve sevgi olduğuna işaret eden Davutoğlu, Bakan Avcı´yla aralarında, birçok kişinin kendi döneminin Millî Eğitim Bakanını hatırlamayacağı ancak ilkokul öğretmenini hatırlayacağına yönelik bir sohbetin geçtiğini anlattı.

 

 

 

"En asli öğretmenlik alanı ilkokul öğretmenliğidir"

 

Başbakan Davutoğlu, "Öyle bir şey ki bu, ben bir üniversite öğretim üyesi olarak özellikle buradaki öğretmen arkadaşlarıma şunu ifade etmek isterim, en asli öğretmenlik alanı ilkokul öğretmenliğidir. Hiçbir profesör, unvanı ne kadar geniş, yayınları ne kadar fazla olursa olsun, ilkokul öğretmeninin yerini alamaz." dedi.

 

Salonda ilkokul öğretmenlerinin de bulunduğu hatırlatan Davutoğlu, ilkokul öğretmenlerinin, öğrencilerin kurucu, inşa döneminin mimarları olduklarını belirtti. Davutoğlu, "Öğretmenliğin ilk aşaması ve en önemli kademesi ilkokul öğretmenliği, kurucu, temel, inşa dönemi." ifadesini kullandı.

 

 

 

Başbakan Davutoğlu, ortaöğretimin de şahsiyetin belirlenmeye çalışıldığı dönem olduğuna işaret ederek, "Biz üniversite hocaları genellikle sütunları inşa edilmiş bir binaya çatı ve dış cephe yaparız ama temel sağlamsa o dış cephe ya da çatı güzel olur. Sütunlar sağlamsa, lisede, ortaokulda şahsiyet doğru dokunmuşsa üniversite hocası o bina üzerinde ince işçilik yapabilir. Onun için ilkokul öğretmenlerimiz ve ortaöğretimde, ortaokulda ve lisede öğretmenlik mesleğini icra eden meslektaşlarım çok asli bir görev icra ediyorlar." dedi. İlkokul öğretmenleri olan Fitnat ve Müzeyyen öğretmenlerin simalarını ve başını okşadıkları anlarda hissettiği muhabbeti hiç unutmadığını belirten Davutoğlu, öğretmenlerin sezgisel olarak da karşılarına aldıkları talebeleri hissettiklerine değindi.

 

İlkokul 5. sınıfta Müzeyyen öğretmenin sınıfında okurken yaşadığı bir anıyı paylaşan Davutoğlu, demokrasi ve siyaset konusuna geldiklerinde bir müsamere yazdığına işaret ederek, Müzeyyen öğretmenin de "Bu müsamerede başbakan sen olacaksın" dediğini aktardı. İlk başbakanlık tecrübesini de bu vesileyle yaşadığını vurgulayan Davutoğlu, öğretmenin kendisine "Hadi konuş" demesi üzerine sandalye üzerine çıkarak ilk konuşmasını yaptığını anlattı. Davutoğlu, "Hep ondan sonra öyle anıldık. Hiçbir zaman düşünmemiştim, hep bilim adamı olarak yola devam etmeyi hesap etmiştim ama muhtemelen Müzeyyen hocam o sırada çok sağlam bir dua etti ki ben buraya gelebildim, başka türlü gelemezdim." diye konuştu.

 

 

 

"Hiçbir şey gerçek bir öğretmenin gözlerindeki muhabbetin yerini tutamaz"

 

Davutoğlu, öğretmeniyle irtibatını hiç kesmediğini, çocukları ve torunlarıyla da ziyaretine gittiğini belirterek, "Müzeyyen hocamın son anına kadar yatağının baş ucunda ´benim başıma bir şey gelirse oğlum Ahmet´i arayın, telefonu şudur´ diye yazıyordu. Vefat ettiğinde önemli bir toplantıdaydım. Telefon ettiler, bütün işimi bıraktım hayatımın en şerefli, en onur duyduğum görevini ifa etmek üzere. Hocamı, cenazesini omzumda taşıyarak, mezara ellerimle koydum" ifadesini kullandı.

 

Bu olayı, bir ilkokul öğretmeninin, bir öğrencisinin hayatında ne kadar iz bırakacağını anlatabilmek için aktardığını belirten Davutoğlu, şunları söyledi: "Her öğrencinizin, değerli öğretmenler, onun kırk sene sonrasını hayal ederek gözlerinin içine bakın. Onun bütün hayatını düşünerek bakın. ´Bir sene ders vereceğim, sonra benden ayrılacak birisi´ olarak bakmayın. O sevgi yüreğinizde varsa siz gerçek öğretmensiniz, o öğrenci de gerçek öğrencidir ama o sevgi yoksa ne yaparsanız yapın, akıllı tahtalar, laptoplar, robotlar, her şeyi getirebilirsiniz ama hiçbir şey gerçek bir öğretmenin gözlerindeki muhabbetin yerini tutamaz. Öğrencilerinize muhabbetle bakın, gözlerinin içine bakın. Ders anlatırken, onlara bir şey söylerken, nasihat ederken emredici bir tonla değil, bir annenin, bir babanın çocuğuna baktığı üslupla ve sadece muhabbetle bakın. O muhabbet onda kalıcı bir etki yapacaktır. Dolayısıyla mesleğimizin kaynağı sevgidir, sevgidir, sevgidir, o olmadan hiçbir şey olmaz."

 

 

 

“Ders, en ilahi en ulvi vecibedir”

 

Öğretmenlere, "Ders söz konusu olduğunda herhangi bir başka ek unsuru, kaygıyı yanınızda taşımayın." uyarısında bulunan Davutoğlu, "Ders en ilahi görevdir, ders en ulvi vecibedir. Ders söz konusu olduğunda zihninizde başka hiçbir şey olmamalı." dedi.

 

İki kahraman öğretmenden bahsetmek istediğini belirten Davutoğlu, bunlardan birinin, yolu kapanan Muş´un Kurtuluş mezrasında öğrencilerini sırtında taşıyan Cengiz Sur adlı öğretmen olduğunu bildirdi. Diğerinin ise Silopi´de görev yapan bir öğretmen olduğunu vurgulayan Davutoğlu, operasyonlar sonrasında Silopi´ye yaptığı ziyareti anımsatarak, "Tugay komutanımızdan bilgi alırken, Tugay komutanımızın muhterem eşinin öğretmen olduğunu öğrendim. Operasyonlar sürerken öğretmen hanımefendi derslerine devam etmişti. Bütün programımı bıraktım, dedim ki, ´Bu şartlarda, işte millî birliğimizin mayası burada.´ Beyi operasyon yönetiyor, eşi okula gidip zor şartlarda, roket atışları altında, silah sesleri arasında Silopili çocukları yetiştiriyor." diye konuştu.

 

 

 

Başbakan Davutoğlu, programı değiştirerek okula gittiklerini anlatarak, şöyle devam etti: "Sınıfa girdik ve bütün öğretmenlerimize, özellikle Doğu ve Güneydoğu´daki bütün öğretmenlerimize örnek olması adına zikrediyorum, o çocuklar, Silopili çocuklar, bir anne görmüşçesine hoca hanıma sarıldılar, o da onların başlarını okşadı."

 

Bir öğrencinin İstiklâl Marşı´nı okumak istediğini söylediğini aktaran Davutoğlu, şunları kaydetti: "Emin olun İstiklal Marşı´nın bütün kıtalarını, biri diğerinden devralarak okudu. İşte özlediğimiz öğretmen bu, her şartta ders yapacak, hiçbir şey, ne kara kış ne terör ne şiddet ne de herhangi bir barikat ya da çukur öğretmenin derse ulaşmasına engel olamayacak. Buradan Doğu ve Güneydoğu´da zor şartlarda görev yapan bütün öğretmenlerimize selam ediyor, milletim adına onların alınlarından öpüyorum."

 

 

 

Öğretmenlik sadece dersle sınırlı bir meslek değil

 

"Bugün biraz rahatsızım, kendimi iyi hissetmiyorum" diyerek derse gitmeyen öğretmenlerin, mesleğin ruhundan yavaş yavaş kopmaya başladığına dikkati çeken Başbakan Davutoğlu, öğrencilere bulaşacak türden hastalıklar dışında hiçbir hastalığın öğretmenleri işinden alıkoymaması gerektiğini söyledi.

 

Malezya´da akademisyenlik yaptığı dönemde bel rahatsızlığı nedeniyle 2 ay yatağa bağlı kaldığını belirten Davutoğlu, o dönemde dahi yattığı yerden gruplar halinde öğrencilerine ders vermeye devam ettiğini anlattı. Öğretmenliğin ulvi bir görev olduğunu dile getiren Davutoğlu, dersini mazeretsiz şekilde terk eden bir öğretmenden daha fazla mahcubiyet duyduğu ikinci bir şahsın olmadığını kaydetti.

 

 

 

Davutoğlu, öğretmenliğin sadece dersle sınırlı olmadığını, öğretmenin öğrencisinin ders dışı hayatını da kuşatması gerektiğinin altını çizerek, "Karneler alınıp öğrenci sizden uzaklaştığında ilişkiniz kopar. Dersi ihmal etmemenin yanında öğretmenlik mesleğinin niteliğinin ikinci bir unsuru da ders dışında öğrencilerin hayatını kuşatmaktır. Öğrenci, öğretmenini hep yanında hissetmeli. Öğretmenine her an ulaşabileceğini ve onun da kendisine ulaşabileceğini hissetmeli." dedi.

 

 

 

Malezya´da akademisyenlik yaptığı dönemde ders verdiği 50 Bosnalı öğrenci arasından 10´unu ülkelerinde diplomat olması için yönlendirdiğini ve özel olarak yetiştirdiğini vurgulayan Davutoğlu, bu öğrencilerden 8´inin, bağımsızlığını kazanmasının ardından Bosna Hersek´in büyükelçileri olduğunu söyledi. Bu öğrencilerden birinin kız kardeşinin o dönem savaşta hayatını kaybettiği haberini diğer öğrencilerin kendisine verdiğini ama bunu o öğrenciye söylemekte yaşadığı zorluğu anlatan Davutoğlu, tüm zorluklara rağmen ölüm haberini öğrencisine verdiğini ve daha sonra beraber ağladıklarını dile getirdi. Davutoğlu, ders dışında öğrencisinin hayatını kuşatan öğretmenin öğrencileri tarafından unutulmayacağını ifade ederek, acısını paylaştığı öğrencisiyle hala görüştüğünü bildirdi. Acı olaylarda olduğu gibi mutlu olaylarda da öğrencileriyle birlikte olduğuna işaret eden Davutoğlu, evlenmek isteyen iki öğrencisinin kız isteme merasimine hem kız hem de erkek tarafı olarak katıldığını söyledi.

 

 

 

“Öğretmenlikte, kurduğunuz ilişki dersle sınırlı olmasın, hayatı kuşatsın”

 

Başbakan Davutoğlu, salondaki aday öğretmenlere hitaben, "Arkadaşlar; öyle bir ilişki kurun ki öğretmenlikte, kurduğunuz ilişki dersle sınırlı olmasın, hayatı kuşatsın. Taziyesiyle düğünüyle mutlaka hayatı kuşatsın. Hayatın her alanını kuşattığı gibi hayatı derinliğine de sürekli şekilde kuşatmalı." diye konuştu. İstanbul Erkek Lisesinde rehberlik dersi öğretmenliğini yapan İsmail Çağlayan´dan da övgüyle bahseden Davutoğlu, şu anısını paylaştı."İsmail hocamız, bizi tanımak için ´herkes geleceğe dair planlarını yazsın´ dedi. Ben de herkes gibi bir yazı yazdım. Birkaç gün sonra İsmail hoca beni odasına çağırdı. ´Bu senin yazın değil mi?´ diye sordu. ´Evet´ dedim. Geldi sarıldı. 12 Mart döneminde günün şartlarıyla öğrencisini koruma saikiyle ´bunları bana yazmışsın ama bir daha yazarken dikkat et´ diyerek bir nasihatte bulundu. Ben o kağıda, ´meslek olarak herhangi bir mesleği yapabilir ama önemli olan hangi mesleği yaparsam yapayım Allah´ın rızası ve milletin hizmetinde olmaktır´ yazmışım. 1971´de yazdığım o yazıyı unuttum. Yıllar geçti. İsmail hocam, 2002 yılında Başdanışman olarak atandığımı haberlerden görmüş ve ´Ahmet´in bende bir emaneti vardı, bu emaneti size veriyorum´ diyerek yaklaşık 30 yıl önce yazdığım bu yazıyı babama veriyor. İşte öğretmenlik bu."

 

 

 

Çocuğa ileride çınar olacak bir fidan gibi bakılmalı

 

Öğretmenlerin öğrencilerine ilişkin sezgileri bulunduğunu aktaran Davutoğlu, çocuğa ileride çınar olacak bir fidan gibi bakmayan öğretmenin, sağlıklı bir öğretmen öğrenci ilişkisi kuramayacağını belirterek, öğretmenlerden, öğrencilerle ilişkilerini konjonktürel veya maaş ilişkisi şeklinde değerlendirmemelerini istedi.

 

 

 

Öğrenci-öğretmen ilişkisi coğrafi, etnik, dini ve mezhebi temele dayanmaz

 

Öğrenci öğretmen ilişkisinin coğrafi, etnik, dini, mezhebi bir sınırı bulunmadığını aktaran Davutoğlu, öğrencisine dini, dili, mezhebi veya etnik kökenine göre yaklaşan, bu nazarla bakan öğretmenin mesleğine en büyük ihaneti yapmış olacağını ifade etti. Davutoğlu, "Karşınızdaki Müslüman olur, Hristiyan olur. Karşınızdaki Türk olur, Acem olur, Kürt olur, Alman olur, İngiliz olur. Ama hepsi size emanet edilmiş, Allah´ın eşrefi mahlukat olarak yarattığı en yüce varlıklardır ve size emanettir. Bir tanesine dahi ´şu benim hemşehrimdir, şu benim akrabamdır, şu benim dostumdur, şu benim arkadaşımın çocuğudur özel muamele edeyim´ derseniz, öğretmenlik mesleğini anlamış değilsiniz demektir" değerlendirmesinde bulundu.

 

 

 

Sevgi, öğretmen ile öğrenci arasındaki tüm bariyerleri kaldırır

 

Malezya´da 86 ülkeden öğrencilere dekanlık yaptığını, ayrıca en az 50 ülkeden öğrencisi bulunduğunu aktaran Davutoğlu, şöyle devam etti: "Başdanışmanken, Cumhurbaşkanımızın başbakanlığı döneminde tsunami dolayısıyla Endonezya, Maldivler ve Güney Afrika´ya bir sefere çıkmıştık. Gittiğimiz her yerde daha önceden mutlaka birileri gelir ´Hocam´ diye konuşur. Maldivler´e gidiyoruz, arkadaşlar dedi ki ´Hocam, herhalde Maldivler´de öğrencin yoktur.´ Dedim ki ´İki öğrencim var. Biri hukuk bitirdi, biri benden siyaset bilimi, diplomasi okudu. Bilmiyorum görebilir miyiz? Ama var.´ Maldivler´e indik. Uçağın merdiveninden inmeye başladım. Bir genç koşarak geldi, bizim Tarık, ´Hocam hoş geldin´ diye. Meğer benden uluslararası ilişkiler okuyan öğrenci Maldivler Dışişleri Bakanlığının protokol şefi olmuş. Akşam da Maldivler hükümeti bana bir jest yaparak hukuk mezunu olup da Maldivler´de başsavcılığa gelmiş olan Ali´yi yanıma oturttu. Öğretmenlik böyle bir şey. Bunun için öğrencinizin ne zaman nerede karşınıza çıkacağını bilemezsiniz ama yeter ki o, öğretmen olarak hatırlayacak kadar sevgiyle size bakmış olsun.

 

 

 

Güney Afrika´ya gitmiştik, bir grup arkadaş cuma namazında ayakta kalmış. Partinin tanıtım işlerini yapan bir arkadaş. Birisi kalkmış ona yer vermiş. Çıkarken konuşmuşlar. Sonra otelde karşılaştığımızda dedi ki hocam, ´Senin ayrı bir propaganda taktiğin var. Bunu keşfetmeye çalışıyorum. Mutlaka biz gelmeden her şeyi ayarlıyorsun.´ ´Nereden çıktı, neyi ayarlamışım´ dedim. Dedi ki ´Cuma namazında biri bana yer verdi. Çıkarken ona teşekkür ettim. ´Teşekküre gerek yok. Senin yabancı olduğunu anladım. Nerelisin?´ dedi. Ben de ´Türkiye´den geldim´ deyince, bana ´Ahmet Hoca Türk heyetiyle buraya gelecekmiş. Haberin var mı? Nasıl görüşebilirim?´ diye sordu. Akşama getirttik onu. O da bir öğrencim. Bunu şunun için anlatıyorum, aşk ile kurulmuş bir öğretmen öğrenci ilişkisinden daha kalıcı, daha sürekli, coğrafya, etnisite, mezhep tanımayan bir ilişki yoktur. Öğretmen öğrenciyi aşk ile sevdiği zaman aradaki tüm bariyerler, tüm duvarlar kalkar. Öyle bir ilişki kurun ki öğrencilerinizle o ilişki kalıcı olsun. Öyle bir ilişki kurun ki dünyanın öbür köşesinde tekrar göz göze baktığınızda o sizi, siz onu hatırlayabilirsiniz."

 

 

 

"Öğrenci üzerinde kalıcı etki bırakın"

 

Öğretmenin öğrenci üzerinde kalıcı etki yapmasının önemli olduğunu aktaran Davutoğlu, "Bir an önce dersi bitirip eve gideyim diyen bir öğretmen, öğretmenlikten nasibini almamıştır. Yine ´şimdi beni Doğu´ya gönderdiler, buradan işimi bitirip de bir an önce eş tayini dolayısıyla Batı´ya veya başka bir yere gideyim´ diye çabalayan bir öğretmen, dikkatini ders vermekten başka bir alana dağıtmışsa öğretmenlik yapamaz" dedi. Başbakan Davutoğlu, medeniyetler arası bir kitabı yazmak için özellikle tercih ederek gittiği Malezya´da tanıştığı öğrencileri ile hala karşılaştığını aktardı.

 

 

 

“Zorluklar karşısında dik durabilirsen her zorluğu aşarsın”

 

Son olarak Duhok´a gittiğinde kendisini karşılayan ve kampı gezdiren valinin de bir öğrencisi olduğunu belirten Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu süreklilik kalıcı etki de bırakır. Öğrenciye mutlaka kalıcı etki yapacak, iz bırakacak sözler söyleyin. Çünkü öğrenci sizin çok önemsiz gördüğünüz, sıradan gördüğünüz bir şeyi dahi zihnine nakşeder, unutmaz ve gereğini yapar. İstanbul Lisesinde hazırlık sınıfına girdiğimde Almanca hocamı hala hatırlıyorum. Yaşlı, 2. Dünya Savaşı´nın çilesini çekmiş olduğu her halinden belli, tecrübeli bir hocaydı. Muhtemelen daha sonra bende ve sınıfta o etkiyi yapacağını bilerek tahtaya geldi, tek kelime Almanca bilmeyen sınıfa bir Alman atasözü yazdı. Hala zihnimden çıkmış değil, ´zorluklar olmasaydı başarı da olmaz.´ İlk ders yazdı, zihnime nakşettim. Her zorlukla karşılaştığımda bu atasözünü hatırlarım. Bir başarıya imza atacaksan, zorlukla karşılaşmaya hazır olacaksın. Zorlukları eğer aşmaya gücün yetmiyorsa başarıyla tanışamazsın. Zorluklardan korkar ve geri adım atarsan zorluk seni yener. Zorluklar karşısında dik durabilirsen her zorluğu aşarsın. Bakınız bu Batılı bir atasözü ama Kurani olarak da her zorluğun ardından mutlaka bir kolaylık vardır hükmü var. Şimdi çocuğun zihninde, o onu yazdı geçti ama öğrenci bunu bir hayat ilkesi olarak zihnine yazdı. Onun için öğrencilerde kalıcı etki bırakacak, davranışsal etki bırakacak örnekler oluşturmaya çalışın. Zihninde kalsın, unutmasın. Herhangi bir aktarım değil, bir etki bırakacak..."

 

 

 

“Öğrencide kalıcı etki yapmak için gönülden söylediğiniz bir söz, mutlaka etki yapar”

 

İstanbul´da üniversitede uluslararası ilişkiler dersi verdiği dönemde ülkelerin stratejilerini anlatmak üzere konular dağıtırken takdir ettiği bir öğrenciden Çin´i çalışmasını istediğini ifade eden Davutoğlu, vasat bir sunum yapan bu öğrenciye kızdığını belirterek, şunları aktardı: "Biraz da diğer ülkeleri başkasına verdi, bana niye Çin´i verdi diye bir şey var. Çağırdım dedim ki ´Sen uluslararası ilişkilere çalışacaksan, gelecek yüzyılın en önemli ülkelerinden birini sana verdim ama sen bunu istediğim gibi yapmadın. Sana Çin´i doğru dürüst öğrenme görevini veriyorum. Bil ki önümüzdeki dönemde Avrupa Birliği, ABD uzmanları zaten Türkiye´de, yetişiyor, çok olacak ama Çin uzmanına ihtiyaç var. Ben sana bunu herhangi bir ödev yapasın diye vermedim. Çin´e merak duyasın, bir Çin uzmanı yetişsin diye verdim ama sen beni mahcup ettin. Öyle bir etkilendi ki... Ondan sonra ben başdanışman oldum. 2005 yılında Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül ile gittiğimde bir baktım öğrenci orada, Şanghay´da. Çin´e gitmiş, Çince öğrenmiş, Çince master tezi yazıyordu. ´Seni epeydir görmemiştim´ dedim. Dedi ki ´Bana öyle bir şey söylediniz ki bunu talimat kabul ettim ve Çin büyükelçiliğine başvurdum, burs aldım.´ Bana Çince tercümanlık yaptı. Şunu unutmayalım, öğrencide kalıcı etki yapmak için gönülden söylediğiniz bir söz, mutlaka etki yapar. Siz onu hissetmeseniz, unutsanız bile o onu unutmaz ve gereğini yapar."

 

 

 

"Öğretmenliğin kaynağı sevgi"

 

Öğretmenlik mesleğinin kaynağının sevgi olduğunu, öğretmenlerin hayatı kuşatıcı bir şekilde ders dışı ilişkiye önem vermesi gerektiğini, coğrafya ve zamanda sınır tanımaması gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, öğretmenlerin hedefinin bilgi, bilinç ve ahlak inşası olması gerektiğini söyledi. Öğretmen öğrenci ilişkisinin mekanik olmaması gerektiğini belirten Davutoğlu, "Öğrenci öğretmen ilişkisine her şey yakışır da mekaniklik yakışmaz. Bilgi aktarımını mekanik değil organik yapmak durumundasınız" diye konuştu.

 

Başbakan Davutoğlu, öğretmenlerin bir bilgiyi öğrenciye mekanik olarak aktarma çabasının mesleğin ruhunu öldüreceğini bildirdi. Organik bilgi aktarımı ile mekanik bilgi aktarımı arasındaki farkı açıklayan Davutoğlu, şöyle konuştu: "Aktaracağınız bilginin karşı tarafın düşünce yöntemine, karşı tarafın ahlaki anlayışına bir etki yapması, salt bir aktarım değil, bilinçli, kararlı bir zihni formasyon. Biz mekanik meslek sahibi nesiller istemiyoruz, organik aydınlar istiyoruz. Biz kendisine yabancılaşmış ve mekanik bir bilgi aktarımı olarak başka medeniyetlerden kendisine bilgi devşiren aydınlar değil, bilgiyi içselleştirmiş ve o bilgi üzerinde bir dünya inşa etmiş yeni nesiller istiyoruz."

 

Ortaöğretimdeki tarih öğretmeninin merhum Ayşe Yongaçoğlu olduğunu söyleyen Davutoğlu, hocasının hakkını ödemeyeceğini belirterek, sınavlardan son yıla kadar dokuz aldığını, sadece okulunun son yılında 10 aldığını bildirdi. Yongaçoğlu´nun kendisinin yazısı kötü olduğu için not kırdığını anlatan Davutoğlu, Malezya´da yaşadığı dönemde babasına yolladığı mektupları da yazısı kötü olduğu için ailesinin okuyamadığını söyledi. Yongaçoğlu´nun kendisine tarih bilincini kazandırdığını aktaran Davutoğlu, "Biz yeni nesillerin nesneleşmesini istemiyoruz, özneleşmesini istiyoruz, kendi milleti adına vakur bir şekilde dünyanın her yerinde ´tarihte ben vardım, bugün varım, yarın da var olacağım´ bilincini vermeyen bir tarih eğitimi ne kadar iyi bilgi aktarsa dahi bilinç oluşturamaz" ifadesini kullandı.

 

 

 

“Öğretmenlik aynı zamanda bir öğrenciliktir”

 

Malezya´daki akademik çalışmalarını anlatan Başbakan Davutoğlu, yazar George Sabine´nin ‘Siyasal Düşünceler Tarihi’ kitabından bahsederek, kitapta, tek bir Çinli, Hintli düşünürün olmadığını, Müslüman düşünürlerin isimlerinin de Latin isimleriyle yazıldığını belirtti. Davutoğlu, bu düşünürlerin Müslüman olduğunu ancak tarihi bilenlerin fark edebileceğini belirterek, "Emin olun, kitabı göstermedim. Çünkü, ben oraya Batı medeniyetinin bir aktarımcısı olarak gitmemiştim. Ben oraya oryantalist bir düşünce biçiminin yansıtıcısı olarak gitmemiştim. Oturdum, üşenmedim, yeni bir müfredat çıkardım." diye konuştu.

 

Konfüçyüs, Çin, Hint siyasi ve düşünce felsefesi, Roma, İslam, Ortadoğu siyaset felsefesi ve sömürge sonrası Doğu düşünürlerinden oluşan yeni bir siyasi düşünce tarihi çerçevesi çizdiğini dile getiren Başbakan Davutoğlu, o dönemin hayatının en verimli ders anlatımı dönemi olduğunu söyledi. Öğretmenliğin aynı zamanda bir öğrencilik olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, Malezya´daki derslerinde Osmanlı siyasi düşüncesini anlattığını, Kınalızade Ali Efendi ve Ahlak-ı Alai´yi dersin merkezine oturttuğunu, Ahlak-ı Alai ile Machiavelli´nin Prens´ini karşılaştıran bir ders verdiğini belirtti.

 

 

 

Başbakan Davutoğlu, Malezya´da ilk siyaset bilimi bölümünü kurduğunu, tek şartının ise ilk dönem alınacak öğrencileri kendisinin bizzat seçmesi olduğunu, yıllar sonra aynı üniversitede hoca olan bir öğrencisinin, "Üstat, üniversitede her şey yolunda. Geri göndüm. Ders vermeye başladım ancak seviye çok düşmüş. Yeni öğrenciler Kınalızade´yi bile bilmiyor" sözlerinin yer aldığı bir mektup gönderdiğini anlattı. Bunun üzerine, öğrencisine cevap olarak "Merak etme, çok da üzülme. Türkiye´deki öğrenciler de bilmiyorlar" diye yazdığını kaydeden Davutoğlu, "Bize tarih anlatılırken, kilometre taşları öyle yerleştirilmiş ki siz onları önemli gördüğünüzde öğretmen olarak öğrenciler de önemli görür. Kınalızade´yi ona anlatmamış olsam, o böyle birini tanımayacaktı. Tanıyıp da önemini fark edince ´Kınalızade olmadan siyasi düşünce tarihi okutulmaz.´ Fakat Türkiye´deki siyasi düşünce tarihinin hiçbirisinde de Kınalızade yok, maalesef. İşte tarih bilinci eksikliği burada. Bilgiyi bilinci dönüştüren bir yaklaşım istiyoruz" ifadelerini kullandı.

 

 

 

"Türkçeyi iyi öğrenemeyen matematiği de anlayamaz"

 

Türkçe öğretmenlerine seslenen Davutoğlu, Türkçenin çok güzel öğretilmesi gerektiğini, matematik  ve Türkçe eğitiminin yan yana gittiğini, matematiksel düşünce öğrenemeyenin dil eğitiminin zayıf olduğunu, dilini bilmeyenin matematiği de bilemeyeceğini çünkü her şeyin kavramsal çerçeveyle anlatıldığını söyledi. 1980´lerde bir grup İngilizce öğretmenin, "Türkiye´de iyi eğitim verilsin, lisanı iyice öğrensin Türkiye´de öğretmenlik yapsın " diye yurt dışına gönderildiğini, ancak istenilen verimin alınamadığını anımsatan Davutoğlu, İngiltere´den gelen raporda ise bu durumla ilgili "Maalesef öğretmenlerinize İngilizce öğretmekte zorluk çektik. Sebebini araştırınca fark ettik ki kendi dillerini iyi öğrenememişler" açıklamasının yapıldığını aktardı.

 

Başbakan Davutoğlu, "Bir dili öğrenemeyen diğer dili öğrenemez. Kendi ana dilini iyi öğrenemeyen biri de diğer dillere vakıf olamaz. Onun için tüm bu sütunları sağlam kuracağız, Düşünce yöntemini, bilgiyi, bilince dönüştürmek için hangi araçları kullanacağımızı iyi bileceğiz. Mekanik bir bilgi aktarımı değil kalıcı, bilinçli bir zihniyet aktarımını sağlamamız lazım. Türkiye öyle bir coğrafyadaki, tarih bilinci kuracaksınız, mekan ve çevre bilinci, siyasi anlamda parti bilinci değil ama demokratik bilinç. Kendi şehrini benimsemek, sevmek." değerlendirmesinde bulundu.

 

 

 

Öğretmenlere çalıştıkları kentlerin sokaklarını, tarihi mekanlarını tanımalarını tavsiye eden Davutoğlu, "Şırnak´a, Van´a, Mardin´e, Konya´ya, Trabzon´a gidiyorsa bir öğretmenimiz, önce o şehri sevsin. O şehri sevmeden o şehrin çocukları sevilmez. O şehrin çocukları sevilmeden o şehir sevilmez. Siz o şehri sevmezseniz ilk fırsatta tayin talep edersiniz." dedi. Millî Eğitim, Kültür ve Turizm ile Gençlik ve Spor bakanları ile sürekli görüştüklerini anlatan Davutoğlu, "Müzelerimizi okullara çevirelim. Gidin müzede ders yapın. Türkiye´de en az kullanılan mekanlar müzelerdir. Tarih dersini orada yapın." dediğini dile getirdi.

 

Davutoğlu, yarın aşkla bağlı olduğu Diyarbakır´ın sokaklarında olacağını ifade ederek "Bir tarih dersini, o tarihi dokunun içinde yapmaktan daha öğretici bir şey olamaz. Öyle bir tarih ve medeniyet birikimine sahibiz ki çok iddialı gelebilir ama hakkını vererek eğitim sistemimizin yeniden inşasını sağlarsak, bilgiyle bilinç arasındaki köprüyü doğru kurarsak, emin olun önümüzdeki dönemin, on yılların, belki bir asrın en büyük düşünürleri, en önemli mütefekkirleri, en iyi sanatçıları ülkemizden çıkabilir. Ben bundan hiç şüphe duymuyorum." diye konuştu.

 

 

 

"Bir şahsiyet inşasına çıkmamışsanız öğretmenliğin hakkını vermek mümkün olmaz"

 

Güney Afrika´da, 1999´da Büyük Medeniyetler Sempozyumu düzenlendiğini ve kendisinin burada yaptığı sunumda, "Tarih bundan sonra büyük bir hızla akacak. İnsanoğlu çok ciddi meselelerle karşı karşıya kalacak. Siyasal çatışmalar artabilir, ekonomik krizler çıkabilir. Yeni felsefi açılımlara ihtiyaç var, yeni düşüncelere, bütün insanlığı kuşatan yeni yaklaşımlara ihtiyaç var. Bu yaklaşımlar konusunda en anlamlı açılımların yapılacağı ülkelerin başında Türkiye geliyor." tezini savunduğunu aktaran Başbakan Davutoğlu, sunumla ilgili Amerikalı bir akademisyenin "Ne kadar iddialı konuşuyorsunuz." sözlerine "Biz tek boyutlu bir kültüre sahip değiliz. İnsanlığın bütün tecrübelerini yaşamış bir coğrafyada, insanlığın bütün büyük geleneklerinin ve bazen de bütün büyük ızdıraplarının yaşandığı bir tarihi miras almışız. Küçükle, azla yetinemeyiz" karşılığını verdiğini anlattı.

 

 

 

"Büyük bir makinenin küçük bir dişlisi olmaya değil, yepyeni bir dünya inşa etmeye geliyoruz”

 

Bu topraklarda yetişen aydınların Batılılardan daha fazla ödevi bulunduğunu belirten Davutoğlu, hem Batılı aydınların bildiği her şeyi hem bu medeniyetin bütün birikimlerin bilinmesi, ayrıca bunlar arasında yepyeni bir sentez düşünce üretme çabası içine girilmesi gerektiğini bildirdi. Başbakan Davutoğlu, sempozyumda, "Biz, işleyen büyük bir makinenin küçük bir dişlisi olmaya gelmiyoruz, yepyeni bir makine, yepyeni bir dünya inşa etmeye geliyoruz." dediğini aktardı. Öğretmenlere seslenen Davutoğlu, şöyle devam etti: "Sizlerin elinde yetişecek yeni neslin kendisinden emin, özne olduğunun farkında, kendi medeniyetinin ve köklerinin bilincinde, bütün insanlığın ise muhatabı olma özgüvenine sahip bir nesil olmasını istiyoruz. Onun için inşa ettiğiniz her zihnin, hitap ettiğiniz her çocuğun, bu ülkenin, bu toprakların, bu kültürün, bu medeniyetin inşa edici bir sütunu olduğunu görerek yetiştirin. İyi bir meslek sahibi olabilirler, doktor, mühendis ne istiyorsa ama her bir öğrencide bu ülkenin temel taşlarına bir yeni taş eklediğinizin farkında ve bilincinde olarak ders verin. Onların içinden sizin gibi nice öğretmenlerin çıkacağını düşünerek, hayal ederek ders verin. Onların içinden nice önemli düşünürler, şairler, sanatçılar çıkacağını hayal ederek ders verin."

 

Kendi öğretmenlerini, kendisine bu yolları çizdiği için rahmetle andığını belirten Davutoğlu, "Siz de öyle bir iz bırakın ki sizden sonrakiler de bir gün buralara geldiklerinde sizi rahmetle ansınlar." ifadesini kullandı. En çok önem verdiği konunun ahlak olduğunu dile getiren Davutoğlu, bu zihniyet formasyonu içerisinde öğrencilerin öğretmenlerini örnek almaları gerektiğini kaydetti.

 

 

 

“Zihinlerinden hiç çıkmayacak zarif dersler verin”

 

Öğretmenlerden öğrencilerine en ufak fiziki cezalandırma yapmadan, zihinlerinden hiç çıkmayacak zarif dersler vermelerini isteyen Davutoğlu, kendi öğretmeniyle yaşadığı bir anısını anlattı. Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti: "Öğretmenlerimiz öğrencilerine öyle güzel bir ahlak yansıtsınlar ki o öğretmenin öğrencinin zihninde canlandığı her an o öğrenciye bir ahlak dersi olsun. Dolayısıyla öğretmenlik sadece bir bilgi aktarımı değil bir şahsiyet inşasıdır. Bir şahsiyet inşasına çıkmamışsanız öğretmenliğin hakkını vermek mümkün olmaz.

 

Öğretmenlik mesleğinin kaynağı sevgidir, merhamettir ve insanların, kainatın, hayvanatın, nebatatın bütününde sevgiyi bulmak, sevgiyi keşfetme çabasıdır. Hazreti Mevlana´nın o sözünü hep zikrederim, ´Biz bu topraklara sevgi tohumları ekmeye geldik.´ Aziz öğretmenler, bu toprakların batısına, doğusuna, kuzeyine, güneyine, merkezine, kıyısına, sahiline, her yerine sizi sevgi ekmeye gönderiyoruz. Allah tohumunuzu bereketli, fidanınızı gümrah, gelecek nesillerin yolunu açık eylesin."

 

 

 

2003 yılından bugüne kadar  542 bin 120 öğretmen ataması yapıldı

 

Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı ise, konuşmasında, Başbakan Davutoğlu´nun aday öğretmenlerle buluşmasının, onlara hitap etmesinin, bir başbakanla öğretmenlerin buluşmasından daha çok, "Hangi işi yaparsa yapsın, hoca sıfatıyla temayüz eden, hocalık mesleğine düşkünlüğünü her fırsatta belli eden, akademi dünyasının nadir münevverlerinden biri ve en önemlisi bir meslek büyüğü ile bir araya gelme" anlamını taşıdığını ifade etti.

 

Son dönemde, eğitimin bütün alanlarında olduğu gibi, maarifin can damarı öğretmenlik mesleğine özel bir önem verdiklerini belirten Bakan Avcı, toplam öğretmen sayısının bugün itibarıyla 921 bin 389’a ulaştığını bildirdi.

 

Bakan Avcı, şöyle konuştu: "2003 yılında 543 bin 896 öğretmenimiz bulunmaktaydı. 2003 yılından bugüne kadar  542 bin 120 öğretmen ataması yapıldı. Bu rakam, şu anki öğretmen sayımızın yüzde 58,8’ine tekabül ediyor. Yapılan bu atamalarla birlikte, Türkiye geneli öğretmen doluluk oranı yüzde 93´ü geçti. Diğer yandan, 2003´ten itibaren engelli atamasına özel önem ve öncelik verdik. 2003’ten bugüne kadar 2 bin 705 engelli öğretmen ataması yapıldı. Son 3 yılda, engelli öğretmen adaylarının atanma taleplerinin tamamı yerine getirildi ve talep eden bütün engelli öğretmenlerimizin ataması gerçekleştirilmiştir.

 

Öğretmenlerimizin maaşları 2002 yılında 470,20 lira iken, 1 Ocak 2016 tarihi itibarıyla 2 bin 509 liraya yükselmiştir. Bu rakamların mesleğe yeni başlayan öğretmenlerimizin maaşları olduğunu belirtelim. 2002 yılında ek ders ücretinin saati net 2,75 lira iken 2016 yılında net 10,48 lira olmuştur. Öğretmenlerimizin hafta sonu görev aldıkları okul kurslarında aldıkları ek ders ücretleri de yüzde 100 artırılmıştır."

 

 

 

"Mesleki gözlem külliyatı oluşturmasını istiyoruz"

 

Bu yılın şubat ayında ataması yapılan 30 bin yeni öğretmenle, yeni bir uygulamayı daha başlattıklarını anlatan Bakan Avcı, buna göre, mesleğe yeni atanan öğretmenlerin, görev yerlerinde gitmeden önce bir yetiştirilme ve mesleğe hazırlanma sürecinden geçtiklerini ifade etti. Yeni atanan öğretmenlerin, meslekte tecrübeli bir öğretmenin yanında ve onun nezaretinde, öğretmenlik mesleğinin inceliklerini gözlemleme imkanını elde ettiklerini, eğitim-öğretim süreçlerini, eğitim bürokrasisinin işleyişini bizzat yaşayarak ve katılarak öğrendiklerini aktaran Bakan Avcı, diğer yandan, meslek hayatlarında kendilerine rehber olacak bilgileri ihtiva eden kitapları okuyarak, aynı nitelikteki filmleri izleyerek, hazır bulunuşluk düzeylerini yükselttiklerini vurguladı.

 

 

 

Öğretmenlere "şehirden öğrenme" yöntemi

 

Ayrıca, Başbakan Davutoğlu´nun özel önem verdiği ve her fırsatta önemine işaret ettiği ‘şehirden öğrenme’ yöntemine uygun olarak da öğretmenlerin hem yaşadıkları hem de görev yapacakları şehirlerin kültürünü, sanatını ve tarihi mirasını yerinde görerek birikimlerini zenginleştirdiklerini belirten Bakan Avcı, "Bütün bu süreçlerdeki tecrübelerin, aday öğretmenlerimiz ve danışman öğretmenlerimizin sürece ilişkin paylaşımlarının, Eğitim Bilişim Ağı´nda (EBA) hazır edilen ´günlük´ sayfasında paylaşılmasının da son derece faydalı bir mesleki gözlem külliyatı oluşturmasını ümit ediyoruz." diye konuştu.

 

 

 

Toplam 774 saat olan Aday Öğretmen Yetiştirme Programının, 1 Mart 2016´den beri devam ettiğini, programın 31 Ağustos 2016´da sona ereceğini ve yeni öğretmenlerin 1 Eylül 2016´dan itibaren yeni görev yerlerinde hazır olacaklarını aktaran Avcı, "Gözlem, uygulama ve hizmet içi eğitim ana başlıklarından oluşan Aday Öğretmen Yetiştirme Programımızın faydalı olacağına ve ´insan, insan gölgesinde yetişir´ kadim düsturunu hayata geçireceğine yürekten inanıyoruz." değerlendirmesinde bulundu. Törene katıldığı için Başbakan Davutoğlu´na şükranlarını sunan Bakan Avcı, aday öğretmenlere, Türkiye´nin istikbalini inşa etmede üstlenecekleri görevlerde başarılar diledi, danışman öğretmenlere de üstlendikleri ulvi görev için teşekkür etti.

 

 

 

Toplantının sonunda bir aday öğretmen tarafından Başbakan Davutoğlu´na çiçek takdim edildi. Başbakan Ahmet Davutoğlu ile eşi Sare Davutoğlu, Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı ve bazı aday öğretmenlerle hatıra fotoğrafı çektirdi.

 

Mehmet Akif Ersoy Mahallesi 29 Ekim Bulvarı No174/1 Merkezefendi/Denizli - 0 258 234 20 00 //// 0 258 234 21 07

MEB © - Tüm Hakları Saklıdır. Gizlilik, Kullanım ve Telif Hakları bildiriminde belirtilen kurallar çerçevesinde hizmet sunulmaktadır.